SİMYA NEDİR?
Alşimi diye de anılan Simya’ya bir bakıma eski çağların kimya’sı da diyebiliriz.
Simya’nın doğuş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber M.S. I.yüzyılda ortaya çıktığı sanılmaktadır.
Simya’cıların en büyük uğraşısı bakır gibi değersiz maddeleri altına çevirmek, bütün hastalıkları iyi edecek, insanlara devamlı bir dinçlik verecek olan “hayat iksiri” ni bulmaktı.
Simyacılar günün birinde değersiz madenleri altına dönüştürebileceklerine, hayatı devamlı kılabilecek bir iksir elde edebileceklerine inanıyorlardı. Bunun için çeşitli deneyler yapıyor, Dünyanın dört köşesinden getirtebildikleri maddeleri birbirine karıştırarak yeni neticeler elde etmeye çalışıyorlardı. Ancak yapılan çalışmaların hiçbiri ilmi nitelikte değildi. Saplantılar içinde bulunduklarından ufukları dardı. Buna rağmen tesadüflerin yardımı ile, bazı faydalı şeyler buldukları da oluyordu.
M.S. I.yüzyılda İskenderiye uygarlığı en parlak devrini yaşıyordu. Sanat alanında olduğu gibi, Simya’nın da gelişip yayılmasına bu uygarlığın etken olduğu bilinmektedir. Simya’nın Arap ülkelerinde gelişmesinin bir nedeni de İskenderiye’nin simyacıları madden ve manen desteklemesidir.
Yedinci Yüzyılda büyük Arap araştırıcısı Halit bin Yezit’in yaptığı deneyler ve çalışmalar, Simyanın gelişmesinde ayrı bir rol oynamıştır. Sekizinci yüzyılda, Gebar adlı bir Simyacı’nın yazdığı eserde sülfürik asit ve gümüş nitrat kurallarından bahsedildiği görülmüştür. Böylece, Simyacıların hayat iksiri gibi bilim dışı çalışmaları bırakıp yavaş yavaş bilime yöneldikleri görülmektedir. Ancak gerçek anlamı ile Simya’dan, kimya ya geçiş için aradan beş yüz yıl daha geçmesi gerekmiş ve bilimsel çalışmalar on üçüncü yüz yılda Ruqgero Bocone, Arnoldo di Villanova ve Lullo di Majorca gibi kimyanın öncüleri ile başlamıştır.